Um eki nasıl yazılır ?

Umut

New member
“Um” Eki Nasıl Yazılır? Dil, Toplumsal Cinsiyet ve Adalet Üzerine Bir Düşünme Alanı

Selam sevgili forumdaşlar,

Bu sefer size dilin en küçük parçalarından birinden — “-um” ekinden — yola çıkarak biraz daha büyük bir dünyaya, toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet gibi konulara uzanmak istiyorum. Basit bir dilbilgisi kuralı gibi görünen bu konu, aslında toplumun kendini ifade etme biçimleriyle yakından bağlantılı. “-um” eki nasıl yazılır, ne zaman kullanılır, hangi durumlarda tercih edilir — bunları biliyoruz belki; ama bu ekin ardındaki toplumsal anlam katmanlarını hiç düşündük mü?

Dil Bilgisel Bir Meseleden Fazlası: “Um” Ekinde Kim Konuşuyor?

Türkçede “-um”, “-üm”, “-ım”, “-im” ekleri birinci tekil şahıs eki olarak kullanılır: yaparım, giderim, düşündüm, gördüm. Kısacası, öznenin “ben” olduğunu gösterir. Ancak burada dikkat çekici bir şey var: “Ben” ifadesi yalnızca bir dilsel öğe değildir; kimliğin en temel ifadesidir. Yani “-um” eki, sadece bir kelimeye sahiplik ya da eylem yönü kazandırmaz; aynı zamanda toplumsal düzlemde “ben buradayım” deme biçimidir.

Bu nedenle “-um” eki, farkında olmadan, özne olma hakkının dilsel izdüşümüdür.

Ama toplumda herkesin “ben” deme hakkı eşit mi? İşte bu noktada konu, bir dilbilgisi tartışmasından çok daha fazlası haline geliyor.

Toplumsal Cinsiyet Perspektifi: Kadınların “Ben” Deme Mücadelesi

Kadınlar tarih boyunca “-um” demenin yani kendi sesini duyurmanın mücadelesini verdi. Türkçe’de kadınların konuşma biçimleri üzerine yapılan sosyodilbilimsel araştırmalar, kadınların daha empatik, ilişki odaklı ve topluluk bilinci yüksek dil kalıplarını tercih ettiğini gösteriyor.

Örneğin bir erkek “Bunu çözdüm.” derken, bir kadın “Birlikte çözüm buldum.” demeyi tercih edebiliyor. Bu fark, sadece kelime seçiminden ibaret değil; özne anlayışını değiştiriyor. Kadınlar için “-um” eki, “ben yaptım”dan ziyade “ben de bu bütünün bir parçasıyım” anlamına geliyor.

Toplumsal cinsiyet eşitliği açısından bu önemli, çünkü dildeki her “ben” aynı ağırlıkta yankılanmıyor. Kadınların “-um” diyebilmesi, toplumun onlara konuşma, var olma ve temsil hakkı tanımasıyla doğrudan ilişkili.

> Peki sizce kadınların “ben” deme biçimleri, toplum tarafından hâlâ daha yumuşak ve uyumlu olmaya mı zorlanıyor? Yoksa artık “ben de varım” diyen sesler daha net duyuluyor mu?

Erkeklerin “Um”la Kurduğu Analitik İlişki: Sahiplikten Çözümcülüğe

Erkekler dilde genellikle çözüm, sonuç ve otorite merkezli söylemler geliştiriyor. Sosyodilbilimci Deborah Tannen’ın çalışmalarında erkeklerin konuşma biçimlerinin daha çok “rapor” (bilgi, analiz, sonuca ulaşma) odaklı, kadınlarınkilerin ise “ilişki” odaklı olduğu görülüyor.

Bu çerçevede erkeklerin “-um” ekini kullanma biçimi, kararlılık ve belirlilik ifade ediyor:

- “Anladım.”

- “Yapacağım.”

- “Bitirdim.”

Bu kullanımlar, öznenin dünyaya yön verme isteğini temsil ediyor. Kadınların “-um”u ise çoğu zaman dünyayla uyum kurma, anlama, hissetme biçimi oluyor.

Ama dikkat: Bu fark bir karşıtlık değil, bir çeşitlilik göstergesi. Bir toplumda hem empatik hem analitik “-um”lar varsa, orada dil sadece kurallarla değil, farklı zihinlerle de zenginleşiyor.

“Um” Eki ve Sosyal Adalet: Kim “Ben” Diyemiyor?

Toplumsal adaletin dildeki yansıması, “kimlerin konuşabildiği”yle ilgilidir. Yani mesele sadece kadın-erkek farkı değil; sınıf, etnisite, engellilik, cinsel yönelim gibi pek çok faktör “-um” diyebilme gücünü etkiliyor.

Bir örnek:

Bir beyaz yakalı “Yaptım.” dediğinde, bu genellikle başarıyla ilişkilendirilir.

Ama bir mavi yakalı “Yaptım.” dediğinde, o eylem görünmez olur.

Bir kadın “Yaptım.” dediğinde, bazen “yardım aldı mı?” diye sorgulanır.

Bir göçmen “Yaptım.” dediğinde, cümleye bile şüpheyle yaklaşılır.

Yani “-um” eki herkes için eşit yankı bulmaz. Oysa dil, adaletin ilk alanıdır. Kim konuşabiliyorsa, kim “ben” diyebiliyorsa, o toplumda adaletin temeli de daha sağlamdır.

> Sizce toplumda hangi grupların “-um” deme hakkı hâlâ gölgede kalıyor?

Dilsel Görünürlük: Çeşitliliğin Zenginliği

Toplumsal çeşitlilik, dilin en önemli dinamiklerinden biri. Kadınlar, erkekler, LGBTİ+ bireyler, farklı etnik ve kültürel gruplar, hatta farklı yaş kuşakları — hepsi “-um”u farklı tonda kullanıyor. Bu da Türkçe’yi tek sesli değil, çok sesli bir yapı haline getiriyor.

Kimi “-um” ekini dirençle söylüyor, kimi gururla, kimi yorgunlukla, kimi umutla. Ama hepsi bir arada, toplumun ortak ifadesini oluşturuyor. Sosyodilbilimciler buna “dilsel çokkültürlülük” diyor. Bu kavram, yalnızca farklı dillerin varlığı değil; aynı dilin içinde farklı yaşam biçimlerinin yankılanması anlamına geliyor.

> Sizce dilde bu çeşitliliği korumak için neler yapılmalı? Eğitim sistemimiz buna ne kadar açık?

Dilin Gücü: Küçük Bir Ek, Büyük Bir Dönüşüm

“-um” gibi küçük bir ek, aslında büyük bir özne farkındalığı yaratıyor. Çünkü bir toplum, “ben yaptım”, “ben hissettim”, “ben düşündüm” diyen bireylerle değişir. Her “-um”, bir varlık ilanıdır.

Bu açıdan dilde adalet, toplumda adaletin önkoşuludur. Eğer herkes eşit biçimde “-um” diyebiliyorsa — yani kendini ifade etme hakkına sahipse — o zaman adalet sadece hukukta değil, gündelik konuşmalarda da yaşanır.

Birlikte Düşünelim: “Um” Ekinden Adalete

Dilbilgisel düzeyde “-um” ekinin nasıl yazılacağı elbette bellidir: Fiil köküne gelen birinci tekil şahıs eki olarak, yazarım, düşündüm, yapacağım gibi biçimlerde kullanılır.

Ama toplumsal düzeyde, “-um”un nasıl duyulduğu asıl meseledir.

> Peki sizce, toplumda herkes aynı rahatlıkla “Ben yaptım.” diyebiliyor mu?

> Yoksa bazı sesler hâlâ yankılanmadan kayboluyor mu?

> Ve en önemlisi, dilin gücüyle bu adaletsizliği dönüştürebilir miyiz?

Sevgili forumdaşlar, belki de artık “-um” ekine sadece bir dilbilgisi unsuru olarak değil, insanların kendini duyurma hakkı olarak bakma zamanı gelmiştir.

Kim bilir — belki dildeki en küçük ek, toplumsal değişimin en büyük kapısını aralayabilir.