Osmanlı Devleti'nin ilk şeyhülislamı kimdir ?

Sevval

New member
Osmanlı’nın İlk Şeyhülislamı: Molla Fenari’nin Hikâyesi – Zamanın Ötesinde Bir Bilgelik

Selam dostlar,

Bugün size tarihin tozlu sayfalarından değil, sanki yanı başımızda yaşanmış gibi hissettiren bir hikâye getirdim. Kahramanımız, Osmanlı Devleti’nin ilk şeyhülislamı olarak tarihe geçmiş bir bilge: Molla Fenari. Fakat bu hikâyede onu yalnız değil, çevresindeki karakterlerle birlikte tanıyacağız. Çünkü hiçbir bilgelik tek başına yeşermez; biri akılla yol açar, diğeri kalple yön verir.

---

Bursa’nın Sakin Sabahı

Bursa’nın sabahında ince bir sis, Uludağ’ın eteklerinden süzülerek şehri kucaklıyordu. Güneş yeni yeni doğarken, medresenin avlusunda birkaç talebe ellerinde kitaplarla yürüyordu. Bu talebelerden biri heyecanla koşarak içeri girdi:

— Hocam, Molla Fenari sabah dersine başlamış!

Haber yayıldı bile. Çünkü onun dersi sadece bir ilim dersi değil, adeta bir nefes gibiydi. Onu dinleyen herkes ruhuna bir berraklık bulurdu. Ama o günün dersi diğerlerinden farklıydı; Osmanlı’nın geleceğini şekillendirecek bir tartışma yapılacaktı.

---

Zekânın Sessiz Gücü: Molla Fenari

Molla Fenari, ilimde derin, düşüncede sakin bir insandı. Gözleri, yaşadığı çağın ötesine bakar gibiydi. Her meseleye stratejik yaklaşır, bir adımı atmadan önce onunu düşünürdü. Onun için çözüm, duygudan değil, akıldan doğardı.

Medreseye gelen gençlerden biri, Mehmet adında bir delikanlıydı. Her daim hızlı karar verir, tartışmalarda sesini yükseltirdi. O sabah, hocasına bir soru yöneltti:

— Efendim, adalet mi önce gelir, güç mü?

Molla Fenari gülümsedi.

— Güç, adaletin gölgesinde durursa kalıcı olur. Adaletin olmadığı yerde güç, bir anlık fırtınadır.

Bu söz, taş bir duvara kazınmış gibi odada yankılandı. Erkek öğrencilerden bazıları başlarını salladı; onlar için mesele netti: Devletin gücü, adaletin sağlam temelleri üzerine kurulmalıydı.

---

Kadınların Bilgeliği: Şefkatle Dokunan Bir Gerçek

O sırada medresenin dış avlusunda Hatice Hatun adında bir kadın bekliyordu. O, Bursa’daki yoksul ailelerin dertlerine çare bulan bir hayırseverdi. İnsanların acılarını sadece dinlemekle kalmaz, çözümün içinde olmayı severdi. Molla Fenari’nin fikirlerini duymak için oradaydı.

Kapı aralığından konuşulanları duyduğunda içinden geçirdi:

“Adalet elbette önemlidir ama insanların gönlü kazanılmadan adalet kuru bir kılıç gibidir.”

Ders bitince içeri girdi. Talebeler şaşkınlıkla ona baktı; medreseye bir kadının girmesi nadir bir durumdu. Hatice Hatun saygıyla eğilerek konuştu:

— Hocam, adaletin yanında merhamet olmazsa, halk korkuyla itaat eder. Fakat merhamet, adaleti süslerse insanlar kalpten bağlanır.

Molla Fenari başını eğdi, sessizce düşündü. Sonra yumuşak bir sesle dedi ki:

— Sözün, su gibi akıyor Hatice Hatun. Evet… Adalet aklın işi, merhamet kalbin işi. Devletin temeli de bu ikisinin buluştuğu yerde atılır.

---

Erkeklerin Stratejisi, Kadınların Empatisi

O günden sonra Molla Fenari, her devlet meselesine iki gözle bakmayı alışkanlık edindi: biri aklın gözü, diğeri kalbin gözü. Bir yanda erkeklerin stratejik bakış açısı; olayları çözmek, düzen kurmak, plan yapmak üzerineydi. Diğer yanda kadınların empatik yaklaşımı; insanı anlamak, duyguları sezmek, adaletin içine şefkat katmak üzerine…

Bir gün Sultan I. Murad’ın huzuruna çağrıldığında, vezirler devlet meseleleri hakkında tartışıyordu. Her biri kendi çıkarımını savunuyor, fikirler çarpışıyordu. Fenari sessiz kaldı. Sultan ona döndü:

— Sen ne dersin Molla Fenari?

Bilge yavaşça konuştu:

— Hünkârım, mesele bir düğüm gibidir. Erkeklerin aklı düğümü çözmek ister, kadınların yüreği ise düğümün neden atıldığını anlamaya çalışır. Devletin huzuru, bu iki anlayışın birlikte işlemesindedir.

---

Bir Makamın Doğuşu

Molla Fenari’nin bilgelik dolu sözleri, sarayda yankılandı. Onun fikirleri sadece ilmi bir rehber değil, devlet düzeninin de pusulası olmuştu. Zamanla Sultan, onu “şeyhülislam” makamına getirdi. Bu, Osmanlı tarihinde bir ilkti.

Artık Molla Fenari sadece bir alim değil, dinin ve aklın birleştiği bir otoriteydi. Her fetvası, hem hukukun hem de vicdanın terazisinde tartılırdı.

Bir gün Hatice Hatun ona mektup yazdı:

“Hocam, unutmam ki adalet kılıçla korunur ama kalplerle yaşar.”

Molla Fenari mektubu katlayıp kaleminin yanına koydu. “Kalem ve gönül…” dedi içinden, “Birinin mürekkebi akıl, diğerinin mürekkebi şefkattir.”

---

Zamanın Ötesinde Bir Buluşma

Aradan yıllar geçti. Bursa’da bir çocuk, babasına “Molla Fenari kimdi?” diye sorduğunda, adam şu cevabı verdi:

— O, akılla kalbi evlendiren bilgeydi evladım. Erkeklerin stratejisini, kadınların empatisiyle harmanlayan bir insan. Onun sayesinde Osmanlı, sadece bir imparatorluk değil, bir adalet medeniyeti oldu.

Ve işte o günden sonra her fetva, her karar, her hüküm bir kelimeyle hatırlandı: denge.

---

Son Söz: Bilgelik, Aklın ve Kalbin Ortak Dili

Molla Fenari’nin hikâyesi bize şunu öğretir: Gerçek bilgelik, sadece bilmekte değil, anlamaktadır. Erkekler çözüm üretir, kadınlar o çözümün insana dokunan yanını bulur. Ve bir toplum, bu iki yaklaşımın birleştiği yerde güçlenir.

Bugün bir medresede, bir okulda, ya da bir iş yerinde bile aynı denge aranır. Çünkü tarih değişir ama insanın özü hep aynıdır: akılla yol bulur, kalple tamamlanır.

Molla Fenari’nin mirası, Osmanlı’nın ilk şeyhülislamı olarak değil, insanın iki kanadını birleştiren bilge bir yürek olarak hatırlanır.