Kişileştirme kısaca nedir ?

Sarp

New member
Kişileştirme: Her Şeyin Bir Kişisi Olmalı!

Merhaba forumdaşlar! 🥳 Bugün bir konu var ki, hem insanı derin düşüncelere daldırıyor, hem de gülme krizine sokuyor: Kişileştirme! Evet, doğru duydunuz. Hayatımıza adeta fazladan bir arkadaş, bazen de “bana ne?” dediğimiz, ama hep arka planda güle oynaya bizi takip eden bir eğlence kaynağı gibi giren bir olgu bu. Hadi gelin, birlikte inceleyelim; belki de kişileştirmeyi artık bir üst seviyeye taşıyıp, kedinizi, çamaşır makinenizi ya da kahve fincanınızı kişisel asistanlarınız haline getirebiliriz. Kim bilir, belki en sevdiğiniz çorap bile bir gün size “Merhaba! Bugün nasıl hissediyorsun?” diye sorar. (Ve, evet, o an oldukça tuhaf olur ama kime ne?)

Şimdi, kişileştirmenin ne olduğuna, hangi durumlarda karşımıza çıktığına ve onun ilginç dünyasına girmeye ne dersiniz?

Kişileştirme Nedir? Bir Nevi “Hayal Gücü Egzersizi”

Kişileştirme, aslında bir insanın ya da objenin insana ait özellikler taşımasıdır. Duygular, düşünceler, tavırlar; kısacası insan olmanın bütün ince yönleri, bir çamaşır makinesiyle ya da telefonda karşımıza çıkabiliyor. Ama tabii ki, burada asıl mesele, bu objelerin ruh halimize olan etkileri ve bizi nasıl şekillendirdikleridir. Mesela, bardağınız hiç “bugün yine mi içilecek? İyi ki geldin!” demedi mi? Ya da bilgisayarınızı, bağırmak istemediğiniz zamanlarda daha sakin çalışmaya zorlamadınız mı?

Kişileştirme bazen böyle tatlı bir oyun gibi başlayabilir, ama bir anda “of, her gün 7.00’de kahvemi getir, sonra toplantıyı başlat” diye bir tür “robot-arkadaş” ilişkisine dönüşebilir. Yani, kişileştirme tıpkı bir arkadaş gibi size hizmet edebilir. Tabii, bu durumda en büyük risk, kişileştirdiğiniz objelerin, bir gün "seninle konuşmak istemiyorum!" deyip size sırtlarını dönmesidir. Ama endişelenmeyin, sizinle sohbet etmek istemeyen tek kişi belki de yazıcıdır.

Erkekler ve Kadınlar: Kişileştirme Stratejileri

İşte burada erkekler ve kadınlar devreye giriyor. Her ne kadar hepimiz aynı gezegende yaşıyor olsak da, kişileştirmeye yaklaşımlarımızda epey fark var. Erkeklerin çözüm odaklı yaklaşımıyla, kadınların ilişki odaklı bakış açıları, kişileştirme konusunu biraz daha ilginç kılabiliyor.

Öncelikle, erkekler kişileştirmeyi adeta bir stratejik görev olarak ele alır. "Kişileştirilen şey bana bir fayda sağlıyor mu? Kişisel gelişimimi artırıyor mu?" gibi sorular sorarlar. Mesela, "Yahu bu mikrodalga fırın bana bir şeyler söylüyor mu? Yoksa sadece yemek mi ısıtıyor?" diye düşünürken, bir erkek, o mikrodalganın üzerine birkaç taktiksel işlem bile yapabilir: Kapak kapanması gerektiğinde hafif bir dokunuş, tıkırdayan seslerde “o an canı sıkılmıştır” yorumları… Ya da en meşhur örnek, "Telefonum mu kişileştirildi? Onu düşürmek isteyen bir kişi mi var?" Bütün bu sorular, kişileştirilen bir şeyin potansiyel faydasını görmek içindir. Kimse kaybetmek istemez, değil mi?

Kadınlar ise kişileştirmeyi biraz daha “duygusal” bir çerçevede ele alır. Kadınlar için, bir objenin ya da bir canlının “kendi gibi” hissetmesi, bir anlam ifade eder. Örneğin, kadınlar için telefona birkaç tatlı emoji koymak ya da kahve fincanını “günlük” gibi kullanmak, duygusal bir bağ kurmak anlamına gelir. “Bu çanta seni çok beğeniyor,” demek, o çantanın kendisini değerli hissetmesi gibi bir şeydir. Kadınlar, kişileştirilmiş bir şeyi sevdikçe, ona bir insan gibi değer verir, ona farklı bir bağ kurar. Böylece kişileştirilmiş şeyin varlığı, ruh halini şekillendirmeye başlar.

Kişileştirme: Gerçekten Bizi Yansıtan Bir Refleksiyon Mu?

Hadi gelin, biraz da kişileştirmenin derinliklerine inmeye çalışalım. Kişileştirme, sadece objelerle ilgili bir şey değil aslında. Kişileştirilen her şey, aslında bizim ruh halimizin ve dünyamıza bakış açımızın bir yansımasıdır. Yani, bir çamaşır makinesini kişileştirdiğimizde, aslında içsel dünyamızda neyin eksik olduğunu, neye ihtiyacımız olduğunu, kimi zaman da fazlalıklarımızı görmek isteriz. Bu yüzden, kişileştirme bir çeşit duygusal ifade biçimidir. Mesela bir kadın, sevdiği çiçeği her gün biraz daha fazla suladığında, aslında o çiçeğe kendisini, umutlarını, belki de geçmişindeki bir anıyı taşıyor olabilir. Erkek ise, arabasını temiz tutarak, o arabaya adeta sahip çıkar. “Süper araba” değil, “benim arabam” diyerek ona karşı hissettiği sahiplenme duygusunu pekiştirir.

Kişileştirmenin Sonuçları: “Artık O Benim Dostum!”

Sonuçta, kişileştirme hem eğlenceli hem de öğretici bir şeydir. Hangi objenizi kişileştiriyorsunuz? Belki de tam şu anda yanınızda bir “kendi kendini sevme” kutusu vardır. O kutu, bir şeylerin anlam kazandığını göstermek için orada duruyor. Hayatınızın içinde ne olursa olsun, o objeyi, hem eğlenceli hem anlamlı şekilde kişileştirmeniz aslında, günlük rutinlerinizi daha keyifli hale getirebilir. Unutmayın, hepimiz birer "kişileştirilen" varlıklarız; duygularımız, düşüncelerimiz ve eylemlerimizle şekillenen birer küçük dünya!

Şimdi sırada sizdeyim, forumdaşlar! Kimler hangi eşyasını kişileştiriyor? Evinizdeki her şey size bir şeyler söylüyor mu? Belki de bilgisayarınız, akşamları sadece size tatlı sözler söylemek için açık kalıyordur. Yorumlarda buluşalım!