İsmin baş harflerinden oluşan şiire ne denir ?

Koray

New member
[color=]Bir Akşam Sohbetinde Başlayan Hikâye[/color]

O akşam eski bir dost meclisinde, sıcak çayların buharı arasında sohbet derinleşmişti. Konu nereden açıldı bilinmez ama birden kelimelerin şiire dönüşmesinden bahsedilmeye başlandı. O sırada Elif, gözlerinin içi gülerek “Peki,” dedi, “bir ismin baş harflerinden oluşan şiire ne denir, bilen var mı?”

Masada bir sessizlik oldu. Hasan hemen telefona sarıldı, arama motoruna yazmaya niyetlendi ama Elif elini uzatarak “Dur, hemen arama. Bir düşünelim.” dedi.

Elif’in bu sakin ama yönlendirici tavrı, her zamanki gibi empatik bir dikkatle masadakilerin düşünmesine fırsat tanıyordu. Hasan ise konuyu çözmeye kararlıydı; stratejik bir hamleyle not defterini açtı. “Yani,” dedi, “her harf bir dizeyi başlatıyorsa… bu bir tür akrostiş olmalı!”

[color=]Akrostişin Kökenine Doğru Bir Yolculuk[/color]

Hasan’ın tahmini doğruydu, ama Elif pes etmedi. “Evet, adı akrostiş, ama sen bunun neden böyle adlandırıldığını biliyor musun?” dedi merakla. Hasan omuz silkti. “Biliyorum demek kolay olur. Açıklayalım o zaman.”

Elif anlatmaya başladı: “Akrostiş, Yunanca ‘akros’ yani ‘uç, baş’ ve ‘stichos’ yani ‘mısra’ kelimelerinin birleşiminden gelir. Yani kelimenin tam anlamıyla ‘baş harflerle yazılan mısra’. İlk kez Antik Yunan’da dini ilahilerde görülmüş. İnsanlar tanrıların isimlerini yüceltmek için her dizeyi o isimlerin harfleriyle başlatırlarmış. Yani kökeninde kutsallık, anlam arayışı ve düzen var.”

Masadakiler susmuştu. Hikâyeyi dinlerken sanki zaman biraz yavaşlamıştı. Çünkü bu küçük bilgi, birden sıradan bir kelime oyununun çok ötesine geçmişti. Herkesin kendi hayatında bir “akrostiş” olabileceği fikri, masadaki hava gibi sıcak ve yoğun bir biçimde yayılıyordu.

[color=]Bir İsmin Altında Saklı Duygular[/color]

Elif yıllar önce öğretmenlik yaptığı köy okulundan bir anısını paylaştı:

“Bir öğrencim vardı, adı Dilan. O kadar içe kapanık bir kızdı ki… konuşmaz, ama defterine sürekli harfler yazardı. Bir gün defterini unuttu. Sayfalar arasında kendi adının harflerinden oluşan bir şiir buldum:

‘Düşlerimi gizledim sessiz dağlara,

İçimde bir ses, hep umutla çağırır.

Lal olmuş sözcüklerimin ardında,

Aşka değil, hayata inanırım.

Nezaketle geçer kalbimden rüzgarlar.’

İşte o an anladım; bazen bir isim, bir kimlik değil, bir hikâyedir.”

Masadaki herkes duygulanmıştı. Hasan bile bu kez sessizdi. O, çözüme odaklanmayı severdi ama Elif’in paylaştığı hikâye ona bir gerçeği hatırlatmıştı: Her çözümün ardında bir insan hikâyesi vardır.

[color=]Strateji ve Empati Arasında Bir Denge[/color]

Elif’in anlattıklarıyla başlayan sohbet, “akrostişin” yalnızca bir edebiyat türü değil, aynı zamanda duyguların stratejik bir ifadesi olduğunu gösterdi. Hasan bu noktada devreye girdi: “Yani, aslında akrostiş bir tür duygusal matematik. Harfler bir denklemin parçaları gibi; ama sonucu duygular belirliyor.”

Elif gülümsedi: “Aynen öyle. Bir anlamda duyguların geometrisi. Erkekler genelde bu yapıyı bir düzen olarak görür, kadınlar ise bir ifade biçimi. Ama bence ikisi de haklı.”

Bu karşılıklı anlayış, masadaki sohbeti derinleştirdi. Kimse bir diğerinin bakış açısını bastırmıyor, aksine anlamaya çalışıyordu. Forumda bir tartışma başlatsalar, tam da böyle olmalıydı: herkes fikrini söyler ama birbirinin cümlesini tamamlamaktan çekinmezdi.

[color=]Akrostişin Toplumsal İzleri[/color]

Elif, sohbeti tarihsel bir boyuta taşıdı. “Akrostiş, Osmanlı döneminde de çok popülerdi,” dedi. “Şairler sevgililerinin isimlerini gizlice şiirlere saklardı. Hatta bazı padişahların bile akrostiş tarzında yazdığı beyitler var. Divan edebiyatında bu, incelikli bir zeka göstergesi sayılırdı.”

Hasan hemen ekledi: “Yani aslında bu bir tür strateji değil mi? Duygularını açıkça söylemeden, sembollerle ifade etmek.”

Elif başını salladı. “Evet, ama bu strateji duygusuzluk değil. Tam tersine, duyguları koruma biçimi. Empatiyle düşünülmüş, zarif bir koruma yöntemi.”

Masada bir sessizlik oldu. Herkes kendi hayatındaki gizli “akrostişleri” düşündü; söylenememiş cümleleri, yarım kalmış hisleri, bir harf gibi dizilmiş hatıraları.

[color=]Bir İsmin Ardındaki İnsan[/color]

O an Elif döndü ve masadakilere baktı. “Hiç düşündünüz mü,” dedi, “belki de hepimiz bir akrostişiz. Her harfimiz bir yaşanmışlığı temsil ediyor. İsminizin harflerinden bir şiir yazsanız, kendinizi nasıl anlatırdınız?”

Hasan defterine bir şeyler karalamaya başladı. “H… Hayal, A… Azim, S… Sessizlik, A… Arayış, N… Niyet.”

Elif gülümsedi. “Bak, kendi hayatının şiirini yazdın bile.”

Masada herkes sırayla kendi ismini harf harf çözümledi. O an fark ettiler ki, “akrostiş” sadece bir edebiyat terimi değil, insanın kendini tanıma biçimiydi.

[color=]Sonuç: Kelimelerden Fazlası[/color]

Akşam ilerledikçe, sohbetin başındaki basit soru derin bir anlam kazandı. “Bir ismin baş harflerinden oluşan şiire ne denir?”

Cevap basitti: Akrostiş.

Ama o gecenin sonunda herkes için bu kelime, tanımının çok ötesindeydi. Artık “akrostiş” demek; duygularını harflerle örmek, kimliğini dizelere gizlemek, iç dünyasını sessizce anlatmaktı.

Ve Elif son kez sordu:

“Siz kendi isminizden bir şiir yazsanız, hangi kelimeler sizi anlatırdı?”

Belki de bu sorunun cevabı, herkesin kendi içindeki şiirde saklıydı.

Çünkü bazen bir isim, bir hayatın en şiirsel özeti olur.