Sevval
New member
Hukukta Mezkur Ne Demek? Bir Hikâye Üzerinden Anlayış
Merhaba arkadaşlar! Bugün, hukuk dilinde sıkça karşılaşılan ancak birçoğumuzun tam anlamıyla ne ifade ettiğini bilmediği bir terimi, “mezkur”u, yaratıcı bir hikâye üzerinden anlatmak istiyorum. Hikâyeyi okurken, terimin hukuki anlamını sadece öğrenmekle kalmayacak, aynı zamanda geçmişten günümüze hukuk dilinin nasıl şekillendiğine dair yeni bir bakış açısı kazanacaksınız. Hazırsanız, bu yolculuğa birlikte çıkalım!
Bir Anlaşmazlık Başlıyor
Bir zamanlar, küçük bir kasabada Avukat Selim ve Psikolog Ela, uzun yıllardır devam eden bir dostluklarının ortasında bir anlaşmazlık yaşadılar. Bu anlaşmazlık, Ela’nın sosyal yardımlar alanındaki yeni bir davaya müdahil olması nedeniyle çıkmıştı. Ela, yardım etmek istediği bir ailenin sosyal güvenceleriyle ilgili bir sorunla karşılaştığında, işin hukuki kısmına da eğilmek istedi. Ancak Selim, Ela’nın hukuki metinlere tamamen hakim olmadığını düşündüğü için, yardım etmesinin yanlış olduğunu savundu. Bir sabah, bu tartışma uzun bir görüşme için noktalandı.
Ela, tartışmanın başlangıcında çok rahatsız oldu. “Selim, sen bir avukatsın ve bu yüzden sadece kanunlara bakıyorsun. Oysa ben insanları, onların duygusal hallerini ve neye ihtiyaç duyduklarını anlayarak çözüm bulmaya çalışıyorum. Bu, sadece kanunla ölçülen bir şey değil,” dedi. Selim, Ela’nın söylediklerini anladı, ancak onun bakış açısının eksik olduğunu düşünüyor ve hukukun katı kurallarıyla çözüm üretmeye çalışıyordu. “Hukuk, duygularla değil, somut verilerle işler. ‘Mezkur’ bir olaydır, yani belirli bir şekilde tanımlanmış ve üzerine karar verilmiş bir durumdur. Kanunlar, tek bir şekilde çözüm üretir, duygulara yer yoktur,” diyerek, Ela’yı dinlemedi.
Mezkur'un Hukuki Anlamı: Tarihsel Bir Bakış
Selim’in söyledikleri, Ela’yı rahatsız etse de, aslında tamamen doğruydu. Hukuk dilinde "mezkur", daha önce belirtilen, belirtilmesi gereken ya da üzerinde durulmuş bir durum veya vakadır. Yani, hukuk dilinde “mezkur” bir terim, geçmişte bir şekilde bahsedilmiş, üzerinde konuşulmuş veya belirli bir belgedeki kesin bir durumu ifade eder. “Mezkur” kelimesinin kullanımına, Osmanlı İmparatorluğu’ndan bugüne kadar gelen hukuki sistemlerde rastlanabilir.
Selim, bu terimi Ela’ya anlatmaya karar verdi. “Ela, ‘mezkur’ kelimesi, hukukta aslında tarihsel bir kökene dayanır. Osmanlı’da bile benzer şekilde, hukuki işlemler çok somut bir dilde ifade edilirdi. Mesela, bir davada, bir tarafın daha önce başvurmuş olduğu durumu, söz konusu olan olaylarla bağdaştırarak ifade etmek için ‘mezkur’ kullanılırdı. Bu, bir şeyin geçmişte somut olarak anlatılmış olmasıdır. Yani biz, hukuki metinlerde yalnızca nesnel bir dili kullanabiliriz. Duygular ya da kişiler arası anlayışlar burada yeri bulmaz,” dedi.
Ela, Selim’in söylediklerini biraz daha derinlemesine düşündü ve düşünmeye başladı: “Ama ya insanlar? Ya çözüm arayışları? Ya da bu terimlerin ne kadar taraflı olduğu?”
Farklı Perspektifler ve Yaklaşımlar
Ela, hukuki dilin insanları dışlayan, duyguları bir kenara koyan bir dil olduğunu düşünüyordu. Ama yine de, Selim’in söylediği bir şey vardı: Hukuk, duygularla değil, somut gerçeklerle işliyordu. Ancak Ela, o kadar kolay pes etmek istemedi. “Peki,” dedi, “ama bu somutluk, insanları bir kenara koymak değil mi? Hukuk sadece kuralların olduğu bir alan mı olmalı?”
Selim, Ela’nın cevabını duyunca biraz duraksadı. O, çözüm odaklı ve stratejik bir bakış açısına sahipti. Ona göre her şey yerli yerine oturmalı, her problem net bir çözümle çözüme kavuşturulmalıydı. Ama Ela daha farklı bir perspektife sahipti. Empatik ve ilişkisel bir yaklaşım izliyor, toplumsal bağları ve insanları gözetmek istiyordu. Ela, duygusal çözümün ve insan haklarının da göz önünde bulundurulması gerektiğini savunuyordu.
O an, Ela, Selim’e bir soru sordu: “Selim, peki biz bu hukuki terimleri sadece kuralları uygulamak için mi kullanıyoruz, yoksa içinde bulunduğumuz toplumu daha iyi anlayabilmek ve ona daha iyi hizmet edebilmek için mi?”
Bir Çözüm Ortaya Çıkıyor
Ela, bir süre daha düşündü ve şunları söyledi: “Bence her ikisi de önemli. Hukuk, toplumu adaletli bir şekilde düzenlerken, aynı zamanda toplumsal normları ve duyguları da göz önünde bulundurmalı. Bu, sadece bireyleri değil, toplumu da şekillendirir. ‘Mezkur’ terimi, geçmişte karara bağlanmış bir durumu ifade ediyor, ama ben de diyorum ki, bu kararlara insanları, duyguları ve toplumu dahil edebilecek bir anlam katmalıyız.”
Selim, Ela’nın söylediklerinden çok etkilenmişti. Bir süre sessiz kaldı ve sonra şöyle dedi: “Haklısın. Hukuk katı kurallara dayansa da, her bir karar, her bir terim, bir insanın hayatını etkiliyor. Belki de hukukun içinde biraz daha insan olmalı.”
Ela ve Selim, bu derin tartışmanın sonunda birbirlerinin bakış açılarına daha fazla saygı duymaya başladılar. Hukuk, yalnızca kuralların değil, aynı zamanda toplumun duygularının ve insanın içinde bulunduğu durumun da yansımasıydı.
Sonuç ve Düşünceler
İşte burada, “mezkur” kelimesinin hukuki anlamını hem tarihi hem de toplumsal açıdan ele aldık. Ama hikâyenin sonunda düşündüğümüz şey şu: Hukuk, yalnızca kuralları uygulamakla kalmamalı, toplumu anlamalı, insanları ve duyguları da içinde barındırmalıdır. Peki sizce, hukuk yalnızca katı kuralların ve somut gerçeklerin alanı mıdır, yoksa insana daha fazla yer açmalı mıdır?
Bu konuda farklı düşüncelerinizi duymak çok ilginç olurdu. Ne düşünüyorsunuz?
Merhaba arkadaşlar! Bugün, hukuk dilinde sıkça karşılaşılan ancak birçoğumuzun tam anlamıyla ne ifade ettiğini bilmediği bir terimi, “mezkur”u, yaratıcı bir hikâye üzerinden anlatmak istiyorum. Hikâyeyi okurken, terimin hukuki anlamını sadece öğrenmekle kalmayacak, aynı zamanda geçmişten günümüze hukuk dilinin nasıl şekillendiğine dair yeni bir bakış açısı kazanacaksınız. Hazırsanız, bu yolculuğa birlikte çıkalım!
Bir Anlaşmazlık Başlıyor
Bir zamanlar, küçük bir kasabada Avukat Selim ve Psikolog Ela, uzun yıllardır devam eden bir dostluklarının ortasında bir anlaşmazlık yaşadılar. Bu anlaşmazlık, Ela’nın sosyal yardımlar alanındaki yeni bir davaya müdahil olması nedeniyle çıkmıştı. Ela, yardım etmek istediği bir ailenin sosyal güvenceleriyle ilgili bir sorunla karşılaştığında, işin hukuki kısmına da eğilmek istedi. Ancak Selim, Ela’nın hukuki metinlere tamamen hakim olmadığını düşündüğü için, yardım etmesinin yanlış olduğunu savundu. Bir sabah, bu tartışma uzun bir görüşme için noktalandı.
Ela, tartışmanın başlangıcında çok rahatsız oldu. “Selim, sen bir avukatsın ve bu yüzden sadece kanunlara bakıyorsun. Oysa ben insanları, onların duygusal hallerini ve neye ihtiyaç duyduklarını anlayarak çözüm bulmaya çalışıyorum. Bu, sadece kanunla ölçülen bir şey değil,” dedi. Selim, Ela’nın söylediklerini anladı, ancak onun bakış açısının eksik olduğunu düşünüyor ve hukukun katı kurallarıyla çözüm üretmeye çalışıyordu. “Hukuk, duygularla değil, somut verilerle işler. ‘Mezkur’ bir olaydır, yani belirli bir şekilde tanımlanmış ve üzerine karar verilmiş bir durumdur. Kanunlar, tek bir şekilde çözüm üretir, duygulara yer yoktur,” diyerek, Ela’yı dinlemedi.
Mezkur'un Hukuki Anlamı: Tarihsel Bir Bakış
Selim’in söyledikleri, Ela’yı rahatsız etse de, aslında tamamen doğruydu. Hukuk dilinde "mezkur", daha önce belirtilen, belirtilmesi gereken ya da üzerinde durulmuş bir durum veya vakadır. Yani, hukuk dilinde “mezkur” bir terim, geçmişte bir şekilde bahsedilmiş, üzerinde konuşulmuş veya belirli bir belgedeki kesin bir durumu ifade eder. “Mezkur” kelimesinin kullanımına, Osmanlı İmparatorluğu’ndan bugüne kadar gelen hukuki sistemlerde rastlanabilir.
Selim, bu terimi Ela’ya anlatmaya karar verdi. “Ela, ‘mezkur’ kelimesi, hukukta aslında tarihsel bir kökene dayanır. Osmanlı’da bile benzer şekilde, hukuki işlemler çok somut bir dilde ifade edilirdi. Mesela, bir davada, bir tarafın daha önce başvurmuş olduğu durumu, söz konusu olan olaylarla bağdaştırarak ifade etmek için ‘mezkur’ kullanılırdı. Bu, bir şeyin geçmişte somut olarak anlatılmış olmasıdır. Yani biz, hukuki metinlerde yalnızca nesnel bir dili kullanabiliriz. Duygular ya da kişiler arası anlayışlar burada yeri bulmaz,” dedi.
Ela, Selim’in söylediklerini biraz daha derinlemesine düşündü ve düşünmeye başladı: “Ama ya insanlar? Ya çözüm arayışları? Ya da bu terimlerin ne kadar taraflı olduğu?”
Farklı Perspektifler ve Yaklaşımlar
Ela, hukuki dilin insanları dışlayan, duyguları bir kenara koyan bir dil olduğunu düşünüyordu. Ama yine de, Selim’in söylediği bir şey vardı: Hukuk, duygularla değil, somut gerçeklerle işliyordu. Ancak Ela, o kadar kolay pes etmek istemedi. “Peki,” dedi, “ama bu somutluk, insanları bir kenara koymak değil mi? Hukuk sadece kuralların olduğu bir alan mı olmalı?”
Selim, Ela’nın cevabını duyunca biraz duraksadı. O, çözüm odaklı ve stratejik bir bakış açısına sahipti. Ona göre her şey yerli yerine oturmalı, her problem net bir çözümle çözüme kavuşturulmalıydı. Ama Ela daha farklı bir perspektife sahipti. Empatik ve ilişkisel bir yaklaşım izliyor, toplumsal bağları ve insanları gözetmek istiyordu. Ela, duygusal çözümün ve insan haklarının da göz önünde bulundurulması gerektiğini savunuyordu.
O an, Ela, Selim’e bir soru sordu: “Selim, peki biz bu hukuki terimleri sadece kuralları uygulamak için mi kullanıyoruz, yoksa içinde bulunduğumuz toplumu daha iyi anlayabilmek ve ona daha iyi hizmet edebilmek için mi?”
Bir Çözüm Ortaya Çıkıyor
Ela, bir süre daha düşündü ve şunları söyledi: “Bence her ikisi de önemli. Hukuk, toplumu adaletli bir şekilde düzenlerken, aynı zamanda toplumsal normları ve duyguları da göz önünde bulundurmalı. Bu, sadece bireyleri değil, toplumu da şekillendirir. ‘Mezkur’ terimi, geçmişte karara bağlanmış bir durumu ifade ediyor, ama ben de diyorum ki, bu kararlara insanları, duyguları ve toplumu dahil edebilecek bir anlam katmalıyız.”
Selim, Ela’nın söylediklerinden çok etkilenmişti. Bir süre sessiz kaldı ve sonra şöyle dedi: “Haklısın. Hukuk katı kurallara dayansa da, her bir karar, her bir terim, bir insanın hayatını etkiliyor. Belki de hukukun içinde biraz daha insan olmalı.”
Ela ve Selim, bu derin tartışmanın sonunda birbirlerinin bakış açılarına daha fazla saygı duymaya başladılar. Hukuk, yalnızca kuralların değil, aynı zamanda toplumun duygularının ve insanın içinde bulunduğu durumun da yansımasıydı.
Sonuç ve Düşünceler
İşte burada, “mezkur” kelimesinin hukuki anlamını hem tarihi hem de toplumsal açıdan ele aldık. Ama hikâyenin sonunda düşündüğümüz şey şu: Hukuk, yalnızca kuralları uygulamakla kalmamalı, toplumu anlamalı, insanları ve duyguları da içinde barındırmalıdır. Peki sizce, hukuk yalnızca katı kuralların ve somut gerçeklerin alanı mıdır, yoksa insana daha fazla yer açmalı mıdır?
Bu konuda farklı düşüncelerinizi duymak çok ilginç olurdu. Ne düşünüyorsunuz?