Koray
New member
Artut Ne Demek? Bir Kelimenin İçinde Gizli Bir Hikâye
Merhaba forumdaşlar,
Bugün sizlerle uzun zamandır içimde taşıdığım bir hikâyeyi, bir kelimenin bana hissettirdiklerini paylaşmak istiyorum. “Artut” kelimesi... Belki kimileriniz ilk kez duyuyordur, belki bir yerlerden kulağınıza çalınmıştır. Benim içinse “artut”, bir duygunun, bir kırılmanın, bir fark edişin adı. Bu yazıyı yazarken elim titriyor, çünkü bu kelimenin ardında bir kadınla bir erkeğin, iki farklı dünyanın birbirine değip de geçemeyişinin hikâyesi var.
---
Bir Kelimeyle Başlayan Yolculuk
Her şey bir akşamüstü başladı. Yorgundum, kalabalık bir günün ardından eve dönerken başımı cama yasladım ve radyoda bir cümle duydum:
“Artut olmak, bir şeyin artık geri dönmeyecek kadar değiştiğini bilmek demektir.”
O an donup kaldım. “Artut”... Söylerken bile içimde bir sızı hissettim. Eve vardığımda, kelimenin anlamını araştırdım; bazı dillerde “donmak, katılaşmak” anlamına geldiğini, bazı halk ağızlarında ise “artık eskisi gibi olmayan şey” için kullanıldığını öğrendim. Ama bana göre artut, duyguların soğuduğu, sevginin bir tür buz tuttuğu haldi.
Ve o akşam, aklıma Emre ve Elif geldi.
---
Emre: Mantığın Sessiz Savaşçısı
Emre, kelimelere fazla anlam yüklemeyen bir adamdı. Onun dünyasında her şey bir sorunun çözümüydü. Bozulan bir saat tamir edilir, kırılan bir bardak atılır, kalbi kırılan bir insan... susardı. Çünkü Emre’ye göre duygular, çözülmesi gereken karmaşık denklemlerdi; fazla kurcalandığında dağılır, sessiz kalındığında toparlanırdı.
Bir akşam Elif ağlıyordu. Sebepsiz gibi görünüyordu ama aslında içinde birikmiş binlerce küçük kırıntı vardı. Emre yanına oturdu, eline bir mendil tutuşturdu ve dedi ki:
“Tam olarak neyin var, anlat da çözelim.”
Elif o an susmayı tercih etti. Çünkü bazen bir kadın sadece anlaşılmak ister, çözülmek değil. Ama Emre bunu bilemedi. O, hayatın her sorununa bir yöntemle yaklaşan biriydi; oysa bazı duygular yöntem değil, yürek isterdi.
---
Elif: Kalbin Derinlerinden Gelen Sessizlik
Elif ise kelimelerin sıcaklığında yaşayan bir kadındı. Bir bakışın altındaki anlamı sezebilir, bir sessizlikteki sitemi duyabilirdi. O, her duygunun bir karşılığı olduğuna inanırdı. Emre’nin “boşver” deyişinde bile bir kırıklık arardı.
Bir gün Emre yine geç kalmıştı. Toplantı uzamış, trafik sıkışmıştı. Kapıdan içeri girer girmez Elif’in gözleriyle karşılaştı. Elif hiçbir şey demedi, sadece “soğuk bir akşam” dedi usulca.
Emre omuz silkti: “Soğuk çünkü kış geldi, normal.”
Ama Elif o an biliyordu. Kış sadece dışarıda değildi. Artık aralarındaki o sıcaklık, o küçük tebessüm, o “ben seni anlıyorum” hâli... donmuştu.
İşte o an Elif’in yüreğinde bir kelime yankılandı: Artut.
---
İki Dünya, Bir Sessizlik
Geceleri aynı yatakta uyuyup, birbirine dönmeden uykuya dalmak kadar yabancı bir şey yoktur. Emre çözüm aramaktan yorulmuştu, Elif anlatamamaktan.
Bir akşam Emre, masanın üstündeki defteri fark etti. Elif’in el yazısıyla yazılmış bir not:
> “Artut olduk Emre. Belki hâlâ seviyoruz ama artık eskisi gibi değil. Sıcaklığımız buz tuttu. Sözcüklerimiz dondu. Ben hâlâ buradayım ama seninle değil, kendimle savaş veriyorum.”
Emre notu okurken kalbi sıkıştı. O ana kadar hiçbir şeyin gerçekten “bittiğini” düşünmemişti. Onun için bitiş, bir kapının kapanmasıydı. Oysa Elif gitmemişti, ama yoktu. Bu, bir son değil, bir durma hâliydi.
İşte o zaman anladı. “Artut” sadece Elif’in değil, kendi ruhunun da tanımıydı. Çünkü sevgi, konuşulmadığında değil, anlaşılmadığında donardı.
---
Forumdaşlar, Siz Hiç Artut Oldunuz mu?
Bu hikâyeyi yazarken düşündüm; belki hepimizin içinde bir yerlerde küçük bir artut var. Belki bir arkadaşla küslüğümüzde, belki bir sevgilinin “önemsiz” dediği tartışmada, belki anne babamızla aramızda geçen bir yanlış anlaşılmada...
Bir noktada hepimiz artut oluyoruz.
Bazen çok sevdiğimiz halde konuşamıyoruz.
Bazen affetmek istiyoruz ama nasıl başlayacağımızı bilemiyoruz.
Bazen ise artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, bunu hissediyoruz.
Belki de “artut” olmak, hayatın bize hatırlattığı bir ders:
Sevgi, sessizlikte değil; anlayışta yeşerir.
---
Son Söz: Bir Kelimenin Gücü
Artut…
Kimi için eski bir kelime, kimi için bir duygunun ismi.
Benim içinse; “geç kalınmış anlayışların” özeti.
Eğer bir gün biri size sessizce bakarsa, onu çözmeye çalışmayın.
Belki kelimelerle anlatılamayacak kadar derindir içindekiler.
Sadece dinleyin, sadece hissedin. Çünkü bazen bir insanı kurtaran şey, çözüm değil, anlaşılmaktır.
---
Peki Ya Siz?
Forumdaşlar, siz hiç artut oldunuz mu?
Bir kelimenin içinde kaybolduğunuz, duygularınızın donduğu bir an yaşadınız mı?
Belki anlatmak istersiniz...
Çünkü bazen, paylaşınca çözülüyor o buz.
Belki de “artut”tan kurtulmanın tek yolu budur: konuşmak, yazmak, hissetmek.
Belki bu başlık altında birbirimizi biraz daha iyi anlarız.
Çünkü biz, aynı kelimenin farklı yankılarıyız.
Merhaba forumdaşlar,
Bugün sizlerle uzun zamandır içimde taşıdığım bir hikâyeyi, bir kelimenin bana hissettirdiklerini paylaşmak istiyorum. “Artut” kelimesi... Belki kimileriniz ilk kez duyuyordur, belki bir yerlerden kulağınıza çalınmıştır. Benim içinse “artut”, bir duygunun, bir kırılmanın, bir fark edişin adı. Bu yazıyı yazarken elim titriyor, çünkü bu kelimenin ardında bir kadınla bir erkeğin, iki farklı dünyanın birbirine değip de geçemeyişinin hikâyesi var.
---
Bir Kelimeyle Başlayan Yolculuk
Her şey bir akşamüstü başladı. Yorgundum, kalabalık bir günün ardından eve dönerken başımı cama yasladım ve radyoda bir cümle duydum:
“Artut olmak, bir şeyin artık geri dönmeyecek kadar değiştiğini bilmek demektir.”
O an donup kaldım. “Artut”... Söylerken bile içimde bir sızı hissettim. Eve vardığımda, kelimenin anlamını araştırdım; bazı dillerde “donmak, katılaşmak” anlamına geldiğini, bazı halk ağızlarında ise “artık eskisi gibi olmayan şey” için kullanıldığını öğrendim. Ama bana göre artut, duyguların soğuduğu, sevginin bir tür buz tuttuğu haldi.
Ve o akşam, aklıma Emre ve Elif geldi.
---
Emre: Mantığın Sessiz Savaşçısı
Emre, kelimelere fazla anlam yüklemeyen bir adamdı. Onun dünyasında her şey bir sorunun çözümüydü. Bozulan bir saat tamir edilir, kırılan bir bardak atılır, kalbi kırılan bir insan... susardı. Çünkü Emre’ye göre duygular, çözülmesi gereken karmaşık denklemlerdi; fazla kurcalandığında dağılır, sessiz kalındığında toparlanırdı.
Bir akşam Elif ağlıyordu. Sebepsiz gibi görünüyordu ama aslında içinde birikmiş binlerce küçük kırıntı vardı. Emre yanına oturdu, eline bir mendil tutuşturdu ve dedi ki:
“Tam olarak neyin var, anlat da çözelim.”
Elif o an susmayı tercih etti. Çünkü bazen bir kadın sadece anlaşılmak ister, çözülmek değil. Ama Emre bunu bilemedi. O, hayatın her sorununa bir yöntemle yaklaşan biriydi; oysa bazı duygular yöntem değil, yürek isterdi.
---
Elif: Kalbin Derinlerinden Gelen Sessizlik
Elif ise kelimelerin sıcaklığında yaşayan bir kadındı. Bir bakışın altındaki anlamı sezebilir, bir sessizlikteki sitemi duyabilirdi. O, her duygunun bir karşılığı olduğuna inanırdı. Emre’nin “boşver” deyişinde bile bir kırıklık arardı.
Bir gün Emre yine geç kalmıştı. Toplantı uzamış, trafik sıkışmıştı. Kapıdan içeri girer girmez Elif’in gözleriyle karşılaştı. Elif hiçbir şey demedi, sadece “soğuk bir akşam” dedi usulca.
Emre omuz silkti: “Soğuk çünkü kış geldi, normal.”
Ama Elif o an biliyordu. Kış sadece dışarıda değildi. Artık aralarındaki o sıcaklık, o küçük tebessüm, o “ben seni anlıyorum” hâli... donmuştu.
İşte o an Elif’in yüreğinde bir kelime yankılandı: Artut.
---
İki Dünya, Bir Sessizlik
Geceleri aynı yatakta uyuyup, birbirine dönmeden uykuya dalmak kadar yabancı bir şey yoktur. Emre çözüm aramaktan yorulmuştu, Elif anlatamamaktan.
Bir akşam Emre, masanın üstündeki defteri fark etti. Elif’in el yazısıyla yazılmış bir not:
> “Artut olduk Emre. Belki hâlâ seviyoruz ama artık eskisi gibi değil. Sıcaklığımız buz tuttu. Sözcüklerimiz dondu. Ben hâlâ buradayım ama seninle değil, kendimle savaş veriyorum.”
Emre notu okurken kalbi sıkıştı. O ana kadar hiçbir şeyin gerçekten “bittiğini” düşünmemişti. Onun için bitiş, bir kapının kapanmasıydı. Oysa Elif gitmemişti, ama yoktu. Bu, bir son değil, bir durma hâliydi.
İşte o zaman anladı. “Artut” sadece Elif’in değil, kendi ruhunun da tanımıydı. Çünkü sevgi, konuşulmadığında değil, anlaşılmadığında donardı.
---
Forumdaşlar, Siz Hiç Artut Oldunuz mu?
Bu hikâyeyi yazarken düşündüm; belki hepimizin içinde bir yerlerde küçük bir artut var. Belki bir arkadaşla küslüğümüzde, belki bir sevgilinin “önemsiz” dediği tartışmada, belki anne babamızla aramızda geçen bir yanlış anlaşılmada...
Bir noktada hepimiz artut oluyoruz.
Bazen çok sevdiğimiz halde konuşamıyoruz.
Bazen affetmek istiyoruz ama nasıl başlayacağımızı bilemiyoruz.
Bazen ise artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, bunu hissediyoruz.
Belki de “artut” olmak, hayatın bize hatırlattığı bir ders:
Sevgi, sessizlikte değil; anlayışta yeşerir.
---
Son Söz: Bir Kelimenin Gücü
Artut…
Kimi için eski bir kelime, kimi için bir duygunun ismi.
Benim içinse; “geç kalınmış anlayışların” özeti.
Eğer bir gün biri size sessizce bakarsa, onu çözmeye çalışmayın.
Belki kelimelerle anlatılamayacak kadar derindir içindekiler.
Sadece dinleyin, sadece hissedin. Çünkü bazen bir insanı kurtaran şey, çözüm değil, anlaşılmaktır.
---
Peki Ya Siz?
Forumdaşlar, siz hiç artut oldunuz mu?
Bir kelimenin içinde kaybolduğunuz, duygularınızın donduğu bir an yaşadınız mı?
Belki anlatmak istersiniz...
Çünkü bazen, paylaşınca çözülüyor o buz.
Belki de “artut”tan kurtulmanın tek yolu budur: konuşmak, yazmak, hissetmek.
Belki bu başlık altında birbirimizi biraz daha iyi anlarız.
Çünkü biz, aynı kelimenin farklı yankılarıyız.